

104
▶
Belgeler ve Tanıkların Işığında DOSAB’ın 25 Yılı
Belgeler ve Tanıkların Işığında DOSAB’ın 25 Yılı
TOFAŞ’ta önce bir masa memuruydum. Daha sonra bizim başımızdaki İtalyan, beni bir
bölümün başı yaptı. Sonra servis şefi oldum. Biz başladığımız zaman TOFAŞ’ta inşaat halin-
deydi. Fabrikaya girerken her tarafımız çamur oluyordu kışın, ayakkabılarımız dahil. Çamurla
servise giriyorduk. Biz kışın çalışırken kalorifer falan yoktu. Bize salep veriyorlardı, saat 10’da ve
15’te. Öğlenleri yemekhane falan yok. Bizi şehre götürüyorlar, biz evimizde yemek yiyoruz, sonra
dönüyoruz. Böyle başladık ve TOFAŞ’ı belirli yere getirdik. İşte ilk araba çıkacak yan sanayi yok.
Ondan sonra bir çok tedarikçi resim okumasını bilmiyor. Ölçüm aletlerini tanımıyor. Şartname
nedir bilmiyor. Biz onlara hep bu şeyleri öğrettik. Ve günlerde 5 araba çıkararak başladık. Sonra
10-15’e daha sonra 60’a çıktı. İlk sancıları biz çektik. Sonuçta zaman içerisinde her şey oturdu ve
şimdiki durum o güne göre çok çok iyi oldu. TOFAŞ diyebilirim ki bir çok kişiye yeni meslekler
öğretti, iş verdi. Yerlileştirmeyi en hızlı, en çabuk, en iyi yapan, o oldu ve Türk sanayisine de çok
büyük katkıda bulundu.
Daha sonra ben ayrıldım. Herhalde dünyada eşi daha olmamıştır. Benim ne iş yerim var, ne
kalıbım var, ne bir teşkilatım var. Hiçbir şeyim yok. Arslan Bey -TOFAŞ Fabrika Müdürü- bana
sipariş açtı ve ben 3 x 4 toplam 12 metrekarede bu işe başladım. Bir tahta masam vardı. Bir tane
sonradan aldığım matkap tezgahım, bir tane de kaynak makinem vardı ve böyle başladım. 1 bu-
çuk 2 sene, arkadaşlarımın atölyelerinde -akşamleyin onlar 6’da çıkıyordu- ben onların presle-
rinde parça basıp, TOFAŞ’a parça veriyordum. Yavaş yavaş üretim arttıkça, başladık daha büyük
bir yere geçtim, kendi preslerim almaya başladım.
1985 yılında, ilk Demirtaş’ta 8 dönüm bir yer aldım. Yalnız Demirtaş Köyü’nün beldenin,
doğru dürüst bir imar çalışması yok. Gidiyorum geliyorum, şehir içinde bir yerim vardı. Selamet
Mahallesi’nde ama orada artık böyle iç içe çalışmaya başladık. Yer yetersiz ve Pazartesi günleri-
nin hiç olmasını istemiyorum. Niye? Bursa maçı oluyor, tezgah, presler yan yana bitişik ve sonuç-
ta muhabbet ederken adam parmağını kopartıyor. Yani, öyle bir şey herkesin başında bulunmaya
çalıyorum. ‘Konuşma önüne bak.’ diyorum. Böyle bir sıkıntım var. Demirtaş’ta yer var, belediye
bir türlü ‘Tamam yap.’ demiyor. Ben de artık ‘Ben reçber değilim, ben tarla almadım. Ben buraya
iş yeri yapmak için aldım.’ dedim. Belediye başkanı, ‘Niye gelip gidiyorsun, yapacağım desene.’
dedi. Niye geleyim, yapacağım tabii diyorum.
Adil Gökçadır, o zaman müteahhit. Onunla anlaştım. 2200 metrekare bir yer yaptı ve oraya
taşındım. Oraya taşınırken şimdiki Mustafa Karaer Caddesi’nden benim fabrikam 300 metre
falan yukarıda. Oraya gidemiyoruz, her yerde çamur var. Stabilize döküyoruz, iki metre geçtik
mi stabilizeyi yutuyor. Böyle bir şey. Ondan sonra orada ne kanalizasyon, ne elektrik, ne su var.
Hiçbir şey yoktu. Böyle bir ortam içerisinde epey bir zorlandık. Baktık ki bu işin sonu yok.
İşte arkadaşlarımız 1987’de derneği kurmuşlar. Ben sonra derneğe katıldım. 11 sene görev
aldım. Ben kaçacağım, diğer arkadaşlarım kaçacak, problem nasıl çözülecek?
Daha sonra da DOSAB’ın yönetiminde yönetici veya ikinci başkan olarak görev yaparken,
Adil Gökçadır ‘Ben çekiliyorum artık, DOSAB’da hizmet yapmayacağım.’ dedi. Ben de onun
ikinci başkanıydım. Bana geldi, o dönemin yönetici arkadaşları ‘Artık sıra sana geldi, biz de
destekleyeceğiz bu görevi al.’ dediler. Ben de ‘Benim karakterime bu başkanlık uymaz. Ben yapa-
mam.’ dedim. ‘Niye.’ dediler. Benim bir kere haksızlığa karşı tahammülüm yok. Ben bir haksız-
lıkla karşılaşırsam, benim ona tahammülüm yok ve ben birçok dostumdan olurum.
Ve benim bu sözlerime karşılık, Raşit Barışıcı, DOSAB yönetim başkanlığına geldi. O arada