

66
▶
Belgeler ve Tanıkların Işığında DOSAB’ın 25 Yılı
Belgeler ve Tanıkların Işığında DOSAB’ın 25 Yılı
talığı yok, tansiyon da yok, o zamanlar yaşlar genç. Ve Ankara’ya gittiğimizde Ali Yonca, Devlet
Planlama Teşkilatı’nın içinde 186 numaralı odada olan bu sanayi bölgelerine bakan biriydi. O
bize şunu bile söylemişti ‘Ya oralarda ne fabrika kuruyorsunuz kardeşim. Gidin Bilecik Sanayi
Bölgesi var, oralara fabrika kurun’. Biz buradan nasıl taşınacağız oraya, nasıl eleman götüreceğiz
oraya? Bunları düşünen yok, maksat hep çelme takmaktı. Yani oradan bile bir hayırlı şey al-
madık. Bir gün hazırlandık yine mavi dosyalar kolumun altında. Randevu aldık, onun odasına
gittik. Oda daracık bir oda. Mustafa Karaer ile karşısında oturduk. Dosyaları ben açar takdim
ederdim. Ondan sonra Karaer dedi ki ‘Hadi Ali Bey’e olayları anlat’. Ben ezberlemişim. Dosyayı
başladım anlatmaya. Tıkır tıkır anlatıyorum. Adam bana ‘Ya kardeşim ne uğraşıyorsunuz, Allah
aşkına. Gidin Bilecik’e orada kurun fabrikalarınızı.’ demez mi? Ben o anda düşüp bayılmışım.
Bunu arkadaşların anlatması lazım. Ben düşüp bayıldım. Beni sularla falan ayıltıp kendime ge-
tirdiler. Belki benim orada ki bayılma trajedim adamı insafa getirmiş olabilir.
Organize Sanayi Bölgesi olmak başka. Organize Sanayi Bölgesi olduğun zaman teşvikler-
den yararlanıyorsun, indirimlerden yararlanıyorsun. Dolayısıyla biz bunların peşindeyiz. Gerçi
ben onların hiç birinden yararlanmadım. Yani ben kendi göbeğimi, kendim kestim. Hiç devlet-
ten bir kuruş yardım almadan, o gün ne yaptıysam, o şartlarda.
19 Ekim 1989 tarihinde takip de ediyoruz, çünkü meclisten geçecek. Ankara’da onaydan ge-
çecek. Ve bize müjdeli bir haber geldi. Biz de bir ekip topladık. İki otobüs hazırladık. O zamanlar
yine burada rahmetli olan Hilmi Yavaş vardı, rahmetli Özal’a gitmiştik.
Bugün bunları hikaye gibi anlatıyoruz. Bir de bunun terini akıttığın günler var. Bunlar çok
önemli. Benim şu an söyleyeceklerim daha önemli olabilir. Bir insan icranın içerisinde olduğu
zaman, yani hadisenin içine girdiği zaman, eğer oraya odaklandıysan, orada bir şeyi meydana
getirmeyi arzu ediyorsan, onu gerçekleştirirsin. O zamanlar insanlarda heyecan denen, insanlar-
da çalışma azmi denen şey var. Bu yaşlara geldim dersen ki bana ‘Bunların hepsini yeniden yaşar
mısın?’ Evet, bunların hepsini tekrar yaşarım. Yeter ki bana orada de ki ‘Abi burada şu kadar
sayıda adama istihdam yaratılacak.’ koşa koşa giderim, tık nefes oluncaya kadar giderim. Şimdi
anlatıyorsun masal gibi geliyor. Eksik anlatıyorsun. Fazla anlatıyorsun. İlaveler oluyor. Ama so-
mut bir şekilde, elde tutulur bir şey ortaya koyuyorsan, o seni dinlendiriyor. O seni rahatlatıyor.
Terini akıtmışsın ya.”
Mustafa Barutçuoğlu, Demirtaş Sanayiciler Derneği’nin dokuz kurucusundan biri. Kendisi
Şubat 1990 ve Şubat 1994 yılları arası derneğin başkanlığını da yaptı.
Barutçuoğlu, o yoğun günleri bizlere şöyle anlatıyor:
“Ben öğretmen olarak Bursa’ya geldim. Bursa’yı bilerek seçmiştim. Çünkü iş hayatına atıl-
mak istiyordum. Bizim ailede benden başka memur yoktu. Bir tek memur bendim. Bursa’da
öğretmenlik yaparken çevreyi tanıma fırsatım oldu. İşadamlarını tanıma fırsatım oldu, öğret-
menlik vesilesiyle. 1981 yılında görevden istifa etim. İstifa sonucunda kendi şirketimi EKMA-
SAN’ı kurduk. Ekmek fırınları ve makineleri yapmaya başladık. Ufak bir atölyede. Şimdi Almira
Otel’in hemen arkasında eskiden tamirciler vardı. Şimdi belki hala vardır. O tamircilerin büyük
dükkanını kiraladım. O dükkanda makinaları üretmeye başladım. 1983 yılında yeni bir makine
ürettim, piyasada güzel iş yaptı. Piyasada tutunca talep arttı ve üretim yetmiyordu. Daha büyük
bir tesis kurmam gerekiyordu. Yine bir kiralık yer aldık. O zamanlar imkanlar kısıtlıydı. Yakup
Altınöz’ün bulunduğu yerin arkasında Tutkun Kardeşler’in kasa üretim fabrikası vardı. Orayı